-
Kimlik
İki kahramanımız var. Bir durum bir onun gözünden bir diğerinin. Eşzamanlı izdüşümler. Yıpranan bir ilişkide bir şaka gibi başlayan aldatmaca ile erkek kahramanın hayatı altüst olur. İki güçlü kimlik var kitapta. İki güçlü kişiliğin iletişim sıkıntısı. Milan Kundera – Kimlik
-
Tokyo Uçuşu İptal
Uçağınız acil iniş yapsa…. Bir havaalanında hiç tanımadığınız kişilerle gecelemeniz gerekse… Öykü anlatmaya başlasalar ve sıra size gelse… Ne anlatırdınız? Bocaccio’un Decameron’unu anımsatan kitap masal dünyasında bambaşka bir “uçuş” deneyimi yaşatıyor.
-
Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar
Tom Robbins sadece Pafümün Dansı değildir. “Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar, uluslararası bir entrikanın ve Güney Amerkalı münzevi bir şamanın lanetine uğrayarak tekerlekli sandalyeye mahkum olan hınzır bir CIA ajanının öyküsüdür. Bu mahkumiyet ruhani bir yükseliş potansiyeli de taşır.”(Kitap arkasından) Çocuk yaşta bir kıza duyulan sapkın istek, siber alem savaşçılığı, internet düşmanlığı, çalıntı bir Matisse tablosu, barış yanlılığı, silahsız gezememe, ruhaniyet arayışında örgütlü dinlerden uzak durma… Çelişkilerle folu bir hayatta arınmak için hangisini seçersiniz, bir tarafı mı, yoksa her şeyiyle hayatı kucaklamayı mı? Birbiriyle çelişen bir çok duygu ve yaşam tarzının harmanlandığı romanıyla Tom Robbins yine inanılmaz bir söz sanatı koyuyor ortaya, oyuncul bir roman anlatıcısı o. Aynı zamanda ciddi…
-
Uykuda Sevilen Kızlar
1971 basımı. Sayfalarını çevirirken korkmuştum, her an dağılabilirdi. Yaşlılık ve gençlik güzelliğinin çatışması var bu kitapta. Uykuda sevilen kızların gizemi ve erkek arzularına bedenin yetmediği anların hıncı…. Bu kitabı okuduğumda Japonya’nın ilginç bir geleneğiyle karşılaşmış oldum. Uykuda Sevilen Kızlar Japonlara özgü bir buluşma evini resmediyor. Ancak basitçe genelev denip geçiştirilecek bir yer değil burası. Buradan randevu alan bir yaşlı adamın o evde yaşadığı -ve neredeyse hiç bir cinsel deneyim olmaksızın- anlardan bi gençlik, güzellik, yaşam ve yaşlılık çatışmasına şahit oluyouz. Çok steril ve kuralcı Japon kültürünün karanlık alt kültürüne giriş niteliğinde.
-
Şeytanın Orospusu
Yine yıllardır kitaplığımın demirbaşı bir kitap. Yıllardır ve yıllarca da dursun çünkü dönüp dönüp yararlandığımdır kendileri. Adı çok kışkırtıcı bir korku romanı gibi dursa da Şeytanın Orospusu Luther’in bilgelik tanrıçası Athena’ya yakıştırdığı sıfatlardan biri. Aklın, zekanın, gündelik yaşamın örgütleyicisi, Metis’in kızı, bakire, akıllı savaşın tanrıçası… Catherine Clement felsefe üzerine bir tv programı kurgusuna oturttuğu bu romanında 2. Dünya savaşı sonrasından 1989’a kadar “aydın” olmayı Fransız felsefeciler üzerinden sorguluyor. Yani Sartre, Beauvoir, Derrida, Foucault, Levi Strauss, Lacan, Deleuze, Althusser, Barthes isimleri eğer size çok yabancıysa muhtemelen pek bir şey anlamayacağınız türden bir roman. Felsefeye yatkınlık, en azından temel düzeyde yakın dönem felsefesi üzerine bir ön okuma gerektiriyor. Ama korkulacak düzeyde değil.…
-
Sait Faik…
Cezalısın, ömrün oldukça Türk edebiyatından sadece bir yazar okuyabileceksin” deseler bir an bile tereddüt etmeden Sait Faik derdim. En iyisi olduğu gibi bir iddia beni aşar ama her hikayesi başka bir dünya, her hikayesi çok tanıdık, çok bambaşka. Bu kadar ince bir hassasiyeti az yazarda gördüm, bu kadar temiz bir İstanbul’u… O yüzden kalbimdeki yeri ayrıdır. En sevdiklerim de Alemdağ’da Var Bir Yılan, Son Kuşlar ve Sinağrit Baba…
-
İlyada
Veee İlyada… Bu kitabı tanıtmaya gerek var mı bilmiyorum ama okumayan kişinin çok olduğunu görünce de her seferinde şaşırıyorum. Bir defa bizim toprakların yazını bu. Çanakkale’de Troya antik şehrinin hikayesi, yani bugünkü Hisarlık. Üstelik Troya ilk kez bu eserden etkilenip Troya Hazinesini bulmaya gelen Heinrich Schliemann tarafından keşfedilmiş. O yüzden sadece bir mitoloji değil bütün tutkuları, kırıklıkları, vahşeti, bekleyişi ve intikamlarıyla çok bilindik bir hikaye. Paris’in Agamemnon’un karısı Helena’yı kaçırmasıyla Myken Kralı Agamemnon büyük bir orduyla Troya kapılarına dayanır. Ama kuşatma altındaki şehir dokuz yıl direnir. Tanrılar da iki tarafa ayrılır. Aphrodite ve Apollon Troyalıları desteklerken, Hera Akhalar’ın yanındadır. Zaten bu savaşı başlatan da bir güzellik yarışmasıdır. İki tarafta da…
-
Güneşin Altın Elmaları
Yıllardır edindiğim bir alışkanlıktır. Kitap okurken örgü örebilirim. Hatta kimi zaman kafamı daha iyi toplamama ve okuduğum şeyin içine daha çok girmeme bile yardımcı olur. (Tabi şişe bakmadan örebileceğim modeller için geçerli bu) Sizin okurken yapabildiğiniz bu tür şeyler var mı? Mesela ben müzik dinleyemem kitap okurken, ama kalabalığın sesi hiç etkilemez. Ray Bradbury’nin Güneşin Altın Elmaları kitabı bilimkurgu öykü derlemelerinden oluşuyor. Düşündürücü, kimi zaman duygusal dozu yüksek öyküler bunlar. Şu ana dek okuduklarımdan Boşluk adlı öyküye bayıldım. “İki kadın birer iğne gibi geçti, bir ağacı diğerine parfümleriyle dikerek. Gözleri doluydu ama yine de her ayrıntıyı, her gölgeyi, her bir meşe ya da karaağacı, aşağıdan geçen yılankavi yoldaki her arabayı…
-
Açlık Oyunlar Serisi
Distopik hikayeleri severim. Açlık Oyunları filmini bir gece tesadüfen keşfetmiş ve ben bunu şimdiye kadar nasıl farketmedim diye hayıflanmıştım, meğer bu bir kitap serisiymiş. Tabi hemen seriyi edindim. Çünkü diğer filmleri vizyona girmeden okumam gerekiyordu. Zaten üç, dört gecede tüm seri bitti. Belirsiz bir zamanda, eskiden Amerika olan topraklarda büyük bir ayaklanma yaşanmış, çok sayıda insan hayatını kaybetmiş, ekonomi ve sosyal hayat çökmüştür. İnsan toplulukları mıntıkalara bölünürken 13. Mıntıka tamamen yok edilmiştir. Panem isimli ülke Capitol denen başkentten yönetilmekte, mıntıkalarda yaşayan herkes Capitol’e kayıtsız şartsız itaat etmek zorundadır. İnsanlar Capitol tarafından aç bırakılmamak için çocuklarını her sene haraç kurasına yazdırmak zorundadır. Her yıl mıntıkalardan seçilen biri kız biri erkek 24…
-
Bize Kalsa Böyle Geçerdi Akşamlar – Serhan Ergin
Yeni yazarlardan Serhan Ergin’in adını duymuştum, Kütüphanede ödünç bölümünde görünce kitabını sevindim. Bazen yeni bir yazarla tanışmak için kütüphane iyi seçenek çünkü sevmezseniz diğer kitaplarına karşı kayıtsız kalabiliyorsunuz, severseniz artık sizin yazarınız oluyor. Ergin konusunda ise kararsız kaldım. Bize Kalsa Böyle Geçerdi Akşamlar Ankara’yı fon alan minimalist bir roman. Mahir, Zafer ve Filiz var sadece romanda. Mahir iç sesini anlatıyor biz dinliyoruz. Hikaye sade: Mahir ve Zafer iyi dosttur ve bir gün Zafer’in sevgilisi Filiz katılır aralarına. İkili erkek dostluğunun içinde bir kadın… Zafer’in hiç farkında olmadığı garip bir ilişki başlar aralarında. Daha doğrusu başlayamaz, başlasa bitemez. Yazar kitabında Ankara’yı fon alırken orada az çok yaşayan hemen herkesin bileceği Ankara…
-
Huzur- Ahmet Hamdi Tanpınar
Mahur Beste’yi bir anlatışı vardır okumalara doyamazsın. Kitaptan taşar Dede Efendi’nin Mahur Beste’si… Hatta Tanpınar bununla da yetinmez Mahur Beste adında başka bir kitap da yazar. Huzur denince aklıma ilk gelendir Mahur Beste. Batı Doğu… Entelajansiyamızın değişmez sorunudur. Edebiyatta, sanatta aslında bu doğu-batı sorunsalı çok işlenmesine rağmen derinliğine fazlasıyla inilmediğinden midir nedir bugün entel-dantel söylemini kapıları açmış olabilir mi? Mümkün! Tanpınar’ın bu tartışmaya sağlam argümanlarla katıldığını eserinde görebiliriz. Tanpınar’ın Huzur’unda kendi kültürünü üreten ve yaşayan bir İstanbul ve hüzünlü bir aşk öyküsü var. Suad, Nuran, Mümtaz, İhsan… Karakterlerin başarıyla çizilen içsel dünyası ve yazarın usta betimlemeleri…. ” Bu sabahın sazlarını denemeye hazırlandığı saatti. Biraz sonra kainatın çatısı yeniden kurulacaktı.” Kainatın…
-
Şahname-Firdevsî
Geçenlerde Şahname konu olmuştu. Şahname anlatılmaz yaşanır demek yeterli gelmedi, dilim döndüğünce tanıtmaya çalışacağım. Tarihte pek çok Şahname yazılmış ama bunların içinde en kıymetlilerden biri Firdevsî’nin Şahname’si. 1021’de ölen Ebû’l-Kasım-i Firdevsî bir dikhân ailesindendir. Dikhan aileleri zengin, toprak sahibi ailelerdir ve kendilerini İran kültürünün koruyucusu olarak görür ve kültür mirasını nesilden nesile aktarmak için yaşarlar. Firdevsi de Şahname‘yi yazdığı 35 yıl boyunca bu maddi zenginliği tüketmiş, hatta dara düşmüş ama bir Şahname yazdığı halde sultandan hiç bir yardım talep etmemiştir. Sanatkar, musiki seven bir hanımla evlendiği ve eserin kimi bölümlerinde eşinin de ona yardımcı olduğu bilinir. Firdevsi eserini yazaken Avesta, Kur-an’ı Kerim, Tevrat ve Hudayname gibi kaynaklardan feyz almış, eski…
-
Karanlığın Yüreği
Bir Avrupalı keşif arzusu duyarsa ne olur? Peki ya yola çıkarsa? Keşfetme arzusunun kölelik ve hegemonya karanlığında yitip gidişinin “ağır” hikayesi…. Sömürgeciliği derinlemesine inceleyen bu edebi eserde Conrad Avrupalıların Kongo’da yaptıkları zulmü resmeder. Yazarın kendisi de bu zulme -Avrupalı olduğu halde- uğrar. Fildişi ticaretinden, sömürgeci yaşamın hırslarına kadar derinleşen kitapta bir Avrupalının gözünden uygarlığın bunalımını okumak mümkün. Bu kitap ağlatmaz sanırım (ben ağlamadım), duygulandırmaz da belki (soğuk bir gözle okudum), ama kapatınca paslı bir tat bırakır insanın ağzında. O tada da uygarlık diyoruz.
-
Küskün Kahvenin Türküsü
Yalnız Bir Avcıdır Yürek kitabının yazarı Carson MC Cullers’dan kahve kokan öyküler… Küskün Kahvenin Öyküsü, okuduğunuzda uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız güçlü ve sorgulama dolu yedi öyküden oluşuyor. Özellikle sevgi felsefesi ve sevginin doğası üzerine okumak isteyenler için….
-
Genç Kızlar Labientinin Esrarı
Yıllardır kitaplığımda durur, ilk kez dün gece kapağını açtım ve bir kaç saat içinde bitti. Genç Kızlar Labirentinin Esrarı ilginç bir kitap. Bir delinin ağzından yatılı bir kız okulundaki esrarengiz bir vakaya tanık oluyoruz kitapta. Daha önce polis için çalışan eski mahpus, yeni deli kahramanımız -ismi kitapta hiç geçmiyor ve kendisini sürekli doktorunun ismiyle tanıtıyor- her seferinde peşinde bir ceset bırakan öğrenci kaybolmalarını araştırmakla görevlendirilmek üzere akıl hastanesinden taburcu ediliyor. Kısıtlı bir zaman diliminde hem soruşturmayı sonuçlandırıp özgürlüğüne kavuşmalı, hem ablasını hapisten kurtarmalı, bir de hiç alakası olmayan bir ceset de kendisini takip ediyor! Bu macera bir kaç saatte bitti çünkü yazarın anlatımı insanı hızlı okumaya zorluyor adeta. Kahramanımız tumturaklı…
-
Villa Meçhul
Tom Robbins’in Villa Meçhul’unu okuduğunuzda insan doğasına ilişkin bütün “düz” yaklaşımları bir kenara bırakmanız gerekir. Bir adam nasıl hem yardım faaliyetleri örgütleyicisi hem de uyuşturucu tüccarı olabilir, nasıl hem eski bir asker hem de anti militarist olabilir? Nasıl bir din adamı olup aynı zamanda cariyeleriyle çok farklı ve esrik deneyimler yaşayabilir? Tom Robbins’in kahramanları bunların hepsi olabilir hatta daha da fazlası. Villa Meçhul’de Vietnam Savaşı sonrası kayıplara karışan, daha doğrusu kendilerini bile isteye kayıp ilan ettiren üç Amerikan askerinin Laos’ta bir villada kurdukları yeni yaşam anlatılıyor. Ancak biri uyuşturucu paketleriyle havaalanında ykalanınca kayıp asker aileleri, CIA, polis, gazeteler ayağa kalkıyor. Evet bu askerlerin “kaybolmak” pahasına vazgeçtikleri bir yaşamları da var…
-
Buddenbrook Ailesi
yüzyılın sonunda orta üst sınıf bir Alman ailesinin çöküşünü anlatır Buddenbrook Ailesi. Kitapta ailenin parlak evlerinin ışığının sönmesi ve sınıfsal olarak yaşadıkları çelişkiler, iniş çıkışlar öyle bir bütünlük içinde sunulur ki, bir aileyi aile yapan ve çöküşüne yol açan olay örgüsünün, aileyi aştığını net bir şekilde görürüz. İçinde yaşanan toplum, çağın değişmesi, sistemin “açıkgözlerin” sistemine evrilmesi, aile büyüklerinin ölmesi, gençlerin hayalleri ve elbette kuyruğu dik tutma çabası. Aile kavramını gerçekçi ve toplumsal rolüyle ele alan bu roman boşuna bir başyapıt değil, çünkü okurken kendi ailenizden de bir şeyler bulacağınız kadar evrensel. Uçarı genç kızlar, aileyi birlikte tutmaya çalışan bir anne, bütün yükleri sırtlanan bir ağabey, başarısız evliliği ile hayalleri yıkılan…