Anne-Çocuk,  Genel

Park Sohbetleri Vol:1

Parklardaki ebeveynlere dikkat ediyorum bir zamandır. Aslında tam da oğlumu düzenli olarak parka götürmeye başladığımdan beri. Yani yaklaşık bir buçuk senedir. Park kavramı üzerine ilk düşüncelerim ne zaman oluşmaya başladı tam olarak emin değilim. Sadece mahalle aralarındaki, site kenarlarındaki ufacık parkların çok iyi sosyalleşme mekanları olduğunu keşfettim. Rahatlıkla ıslak mendil bulabildiğiniz, “sizinki günde kaç defa kaka yapıyor, ya da doğumdan sonra sizin ayaklarınız da büyüdü mü? diye ulu orta sorular sorabileceğiniz yegane mekanlar çocuk parkları. Hatta biz o kadar sosyalleştik ki tatile giderken ödünç oto koltuğu bile bulduk bu sayede.

tDQTpxC

Parkta sosyalleşmek ilginç bir deneyim. Çocuğunuz doğmadan önceki arkadaş çevrenizin “puf” diye uçtuğunu fark ettiğinizde (aslında onlar orada duruyor da siz uçuyorsunuz farkında olmadan) aslında hayatınıza çoktan Caner’in annesi, Nisan’ın babası ve Ali Mert’in bakıcısı girmiş oluyor. Zaten o kadar dolu, yoğun ve yorgunsunuz ki derinlikli sohbetlere ihtiyacınız olup olmadığını tartacak mecaliniz bile yok. Laf aramızda ara sıra ağrıyan bir diş gibi depresyonunuz, zonklamadıkça fark etmiyorsunuz bile. İki kelime etmek iyi geliyor Ayşe’nin annesiyle, Kutlu’nun bakıcısıyla ve Mira’nın babasıyla. Park sosyalleşmesi tamamen çocuk odaklı, zahmet edip ismini bile sormuyorsunuz karşınızdakinin. Kimse de size sormuyor. Umur’un annesi olmanız yetiyor. Karşınızdaki de herhangi biri değil sonuçta, Bigem’in annesi!

Hani çocuk doğduktan sonraki “ben ben değilim sanki” modu vardır ya. Sanki yazılmamış gizi bir anlaşma gibi devam ettiriliyor bu “benlik sıyrılması” vakası. Ben olmaktan vazgeçmek, mecbur kalmadıkça çocuğun adıyla anılan bir varlığa dönüşmek ve gölge olmak… Çok da uygun çocuk parkı ruhuna üstelik.

Tanışırız elbet. :)

Siz yazın biz mutlaka size döneriz! İnanmazsanız deneyin. :)