Dita’nın İki Yüzü ve Porselen Bir Işıldama Üzerine
Siyah beyaz bir dünyanın renkli bir izdüşümü Dita. Gerçek değilmiş, sıcak bir günde görülen bir hayalmiş de az sonra gidip uçları kıvrılmış posterdeki yerine geri dönecekmiş gibi. O bir yansıma!
Çoğumuzun istihza ile bakacağı bir iş yapıyor. Uzatmadan söyleyelim o bir striptizci. Ama ona burun bükmüyoruz, zaten yaptığı dansla da fazla ilgilenmiyoruz aslında. Dita tüm imajıyla, bakışıyla, duruşuyla kayıp ve puslu bir zamanın kıymetli porselenler misali bugüne ulaşmış hali. 1940’ların erkekleri savaşa gitmiş Amerika’sının resmi. Kadınların hem çok çalışarak özgürleşmek hem de çok şık olmak zorunda olduğu zamanlar. Çünkü erkekler yok, belki de gelmeyecekler, bir kadın enflasyonu var ve korseler içinde bir süre daha sıkışmak zorundalar. Dita o zamanlardan bir yansıma. Çok sağlam, çok sahici görünüyor ve parıldadıkça gözlerin ona döndüğünü biliyor. Porselen gibi parlamak… parlatılmak… Dita bunu çok iyi başarıyor.
İnanılmaz bir glamour saçan bu kadın aslında çok sıkı bir prodüksiyon. Bir proje, iyi kotarılmış bir çalışma. Ama içinden gelen öyle bir gücü var ki, bu güç olmasa proje de asla başarılı olamazdı. Dita 1940’larda yaşamayı seviyor. Çağına ait olmayan bir ruhu ve tam da bugüne ait bir mantığı var. Aaaa evet evet herkes yazdı, şimdi ben yazmazsam çok ayıp. ”Bir fetiş ilahesi O”
Michigan’da doğan Heather aslında sıradan merakları olan bir kız çocuğudur. Elbiselere, eldivenlere, çantalara düşkündür. Parmak uçlarında dans etmeyi sever. Ara sıra babasının Playboy dergilerini karıştırır ve kuytu yerlerde erkeklerle oynaşmaktan hoşlanır. Bu sıradan kız çocuğu alışkanlıklarının sıra dışı tarafı tüm zevklerinin 1940’lı yılların vistasına çevrilmiş olmasıdır. Yana taranmış vaklı saçlar, diz altına uzanan kalem etekler, dirseklere çıkan eldivenler, güzel yeşil gözleri gölgeleyen upuzun kirpikler. Heather adeta bir pin-up evreninde yaşamaktadır. 15 yaşında ilk korsesini alır, fetişten utanmayan bir kızdır o.
16 yaşında Dita adını kullanmak ister ve bir dans kulübünde dans etmeye başlar. Yaptığı dans çok kabadır, mantık dışıdır, estetikten yoksundur. Ama Dita 18. Yüzyıldan bugüne gelmeye başaran kaba saba burlesque dansını öyle kostümlerle sunar ki insanlar, (erkekler!) kendilerini birden eski zaman revülerinin esrikliğinde bulurlar.
Dita1999’dan itibaren çocukluğunda çok karıştırdığı Playboy’un kapağına çıkar. Kişisel web sitesini kurar. Bu web sitesi ilk model web sitelerinden biri olur. Çağını kavramıştır. Model, dansçı, fetiş imgesi… Dita hangisidir? Kendini nerede konumlandıracaktır. Artık ismi duyulmuştur ve bir soyadı almalıdır. Yaptığı işlerle ve içinde parladığı çağla hiç bağdaşmayan Von Trese isminde karar kılar. Bu soyadı ufak bir yanlış yazım sonucu Teese olur ve öyle kalır. Paralel evrenlerde gezinen bir kadındır Dita. 1940’larda yaşayan, 1800’lerde dans eden, 2000’lerde parlayan, 1600’lerde unvan sahibi olan!
Dita von Teese. Bir asilzade adı. 21. Yüzyılda herkesin kendini, kendisini tanıyan yüzlerce kişinin gözlerinin içine baka baka başka biri ilan edebildiği yüzyıl. Patronların çalışanlarına yılbaşında ikramiye yerine afili bir etiket verebildiği ve çalışanın da o yıl maaş zammı alıp almamayı umursamayabildiği bir yüzyıl. Unvan alabilmek kolaydır, ülke kiralayabilmek bile mümkündür. Striptiz yapan bir kadın da pekala “von” ekleyebilir soyadına. İlginç bir şekilde sanki Avrupa’nın köklü bir hanedanına mensupmuşçasına adını taşımayı da becerebilir. Ona bakınca aklınıza asla çamaşırcı dükkanındaki tezgahtar kız gelmez. Dita’nın bu yaptığı bu çağda hiç de aykırı kaçmaz.
2000’li yıllarda Dita adı Marilyn Manson’la anıldı. Dita’nın o çok kırılgan görünen porselen tavrı ile Manson’un kalıpları parçalayan marjinalliği yedi yıl bir arada kalabilmeyi başardı ve sonunda Dita terkedildi. Aynı yıllarda “Burlesque ve Dita’nın Sanatı” ile “Fetiş Ve Dita’nın Sanatı” kitabını çıkardı. Kitaplarını değil ama, sadece kitabını. Çünkü Dita tüm o görkemli soyadına ve porselen ışıldamasına rağmen eğer sadece istediğini yaparsa ve yaptığını yaşarsa kabul görmeyeceğinin farkındaydı. En başından beri biliyordu bunu. Bu çağın bir gereği de kim onu nasıl görmek istiyorsa öyle görünebilmekti. Muhafazakarlar için Dita dansçıydı, stil taşıyıcısı ve 1940’ların yansımasıydı. Arzu duymayı sevenler içinse bir fetiş objesiydi, porno yıldızıydı, incecik belinden tutulup sarılası bir güzellikti. Bir çelişkiydi…
Bir yandan bir mayo firmasının yüzü oldu, diğer yandan porno filmde oynadı. 2009’da Almanya’ya Eurovision’da puan kazandırmak için striptiz yaptı ama ceketini giymeyi ihmal etmeden. Şimdi bu yazı bitince belki Dita’nın kişisel web sitesine girerseniz orada da Dita’nın iki yüzü karşılayacak sizi. Dilerseniz pembe bir glamour girl, dilerseniz kıpkırmızı bir Femme Fatale. Hangisini arzu ederseniz!
( Yo martini bardağı muhabbetine hiç girmeyelim. Herkes çok konuştu bunu. Belki tüm mesele zeytinle kurduğumuz o çok klasik ilişkinin dışına çıkabilmektir!)